Türkiye’de Kadın Hareketi
Toplumsal hareket kavramını tanımlayınız.
En genel anlamıyla toplumsal hareketler, önemli sayıda insanın, toplumun rahatsızlık verici özelliklerinin ifade edilmesi ve değiştirilmesi hususunda inisiyatif almalarıyla ortaya çıkan amaçlı toplumsal örgütlenmeler olarak tanımlanabilir.
Türkiye’de kadın hareketinin ve mücadele tarihinin gelişimini etkileyen unsurlar nelerdir?
Türkiye’de de kadın hareketi, diğer toplumsal hareketler gibi, içinde bulunduğu sosyal ve siyasal koşullara göre şekillenmiştir. Bu açıdan da Batı’daki ve dünyadaki diğer kadın hareketlerine benzer özelliklerinin yanı sıra farklılıklar da taşımaktadır. Bu noktada, Türkiye’de kadın hareketi ve mücadele tarihinin oluşumunda iç ve dış konjonktürden kaynaklanan gelişmeler önemli bir rol oynamıştır. Bu gelişmeler arasında özellikle modernleşme ve ulus-devletleşme projeleri kapsamında ekonomi, siyaset, hukuk, eğitim ve benzeri alanlarda Osmanlı’da başlayıp Cumhuriyet döneminde devam eden reformlar, Cumhuriyet rejimi tarafından inşa edilen “yeni cinsiyet rejimi” ve 1960-1980 döneminde kadın hareketini besleyen siyasal akımlar ile ikinci dalga Batılı feminizm ve nihayetinde 2000’li yıllarda ivme kazanan neoliberal muhafazakâr politikalar, Türkiye’de kadın hareketinin ve mücadele tarihinin gelişimini önemli derecede etkilemişlerdir.
Osmanlı' da kadınlar 1870'lerden itibaren hangi haklar için mücadele etmişlerdir?
Osmanlı kadınları, 1870’lerden itibaren “söz söyleme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı ve aile içinde saygın bir yer edinme hakkı –çokkarılığın ilgası, tek taraflı bir erkek hakkı olan boşanmanın kısıtlanması- için mücadele” etmeye başlamışlardır.
Osmanlı' da kamu görevinde çalışan ilk müslüman Türk Kadınları kimlerdir?
İstanbul Telefon İdaresi’ne çalışmak için başvurup geri çevrilen Bedra Osman Hanım ve arkadaşlarının işe alınması için mücadele etmiş ve böylelikle bu kadınlar, kamu görevinde çalışan ilk Müslüman Türk kadınları olmuşlardır.
Osmanlı Müdafaa-ı Hukuk-ı Nisvan Derneği kim tarafından ne zaman kurulmuştur.
1913 yılında Nuriye Ulviye Mevlan Civelek tarafından kurulmuştur. Bu dernek kadınların eğitim, çalışma, aile hayatı, hukuk, siyaset ve benzeri alanlardaki taleplerini gündeme getirmeye başlayan feminist nitelikli bir örgütlenmenin ve mücadelenin varlığını ortaya koyan ilk feminist kadın derneği olarak da kabul edilmektedir.
Cumhuriyet'in kadın haklarına katkıları neler olmuştur?
Cumhuriyet’in kadın haklarında devrim olarak nitelenen reformları ile birlikte, kadınlar eğitim, kılık kıyafet, evlilik, boşanma, velayet, veraset, seçme-seçilme ve benzeri pek çok alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmuşlardır.
1935 Genel Seçimlerinde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa yaşanan olay nedir?
1935 Genel Seçimlerinde Türkiye’de ilk kez kadınlar, 2007 Genel Seçimlerine kadar aşılamayan bir oranla, parlamentoya 18 milletvekili ile girerek kurumsal siyasete aktif olarak katılmaya başlamışlardır.
1926 yılında kabul edilen hangi kanun ile kadın ve erkek yasalar önünde eşitlenmiştir?
1926 yılında kabul edilen Medeni kanun ile kadın ve erkek yasalar önünde eşitlenmiştir.
Kadınların kentlerdeki iş olanaklarından faydalanmasını sağlayan süreci açıklayınız.
Siyasal düzeyde çok partili döneme geçildiği ve liberal devletçi politikaların izlendiği bu dönemde, hızlı bir endüstrileşme ve kentleşme ve bunun yol açtığı yoğun bir iç göç süreci başlamış, bu durum Türkiye’nin toplumsal yapısını da, kadınların toplumsal konumunu da yakından etkileyen, yeni dinamiklerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu dönemden itibaren eğitim sisteminde, sanayi üretim ve hizmet sektörlerinde başlayan gelişme ve büyüme ile birlikte eğitime ve çalışma yaşamına görece daha aktif olarak katılmaya başlayan kadınların kamusal ve toplumsal yaşamdaki rolleri görece artmaya başlamıştır. Her ne kadar Türkiye’de 1980’li yıllara kadar, çalışma yaşamına katılan kadınların ezici bir çoğunluğu, tarımda ücretsiz aile işçisi olarak çalışsa da (Ecevit, 1993, s.117), 1950’li yıllarda kırdan-kente göçle birlikte, kentin sunduğu eğitim ve iş olanaklarından kadınlar da yararlanmaya başlamışlardır.
1970' lerin sonlarında kadınların işgücüne katılım oranlarında sürekli bir düşüş görülmesine yol açan etken nedir?
Bu dönemde, daha önce tarımda ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınların kente göç sonrasında
formel işgücü piyasasının dışında kalmaları nedeniyle, “ev kadını” kategorisindeki kadın oranında önemli bir artış olmuş ve bu durum kadınların işgücüne katılım oranlarında sürekli bir düşüşün görülmesine yol açmıştır.
Cam Tavan terimiyle ne anlatılmak istenmektedir?
Yönetimde toplumsal cinsiyet ayrımcılığına verilen genel bir ad olan ve örgütlerde çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilen cam tavan (glass-ceiling), kadınların vasıflarından ve başarılarından bağımsız olarak yönetimsel pozisyonlara yükselmelerini engelleyen görünmez bariyerleri ifade eder. Cam tavanların/engellerin tümü erkek-merkezci eşitsiz güç ilişkileri temelinde işleyen toplumsal cinsiyet ilişkileri ve rolleriyle bağlantılıdır.
İkinci dalga feminizm hareketinden yola çıkarak Türkiye'nin toplumsal hareketler tarihinde yerini alan hareket nedir?
Batı’da 1970’li yıllarda etkisini gösteren ve sadece kamusal alanda değil, özel alandaki kadın-erkek ilişkilerini de sorgulayan ikinci dalga feminizmden etkilenen eğitimli, meslek sahibi, kentli kadınlar tarafından başlatılan feminist kadın hareketi, Türkiye’de 1980 Darbesi’ne karşı oluşan demokratik muhalefetin ilk hareketi olarak (Tekeli, 1993, s.33; Çakır, 1996b, s.752) Türkiye’nin toplumsal hareketler tarihinde yerini almıştır.
1980 sonrası dönemde kadın hareketlerinin öne çıkan faaliyetleri ve eylemleri nelerdir?
1980’ler boyunca, başta kamuoyu önünde feminizmin savunulması olmak üzere, bilinç yükseltme hareketleri, kadın sorunlarının tartışıldığı sempozyum ve benzeri toplantıların düzenlenmesi, kadın sorununu tüm çıplaklığı ile kamuoyuna taşıyan ve feminist söylemi kitlelere ulaştıran çeşitli dergi, gazete, kitap ve benzeri geniş bir kadın yazınının üretilmesi, kadınlara yönelik şiddeti ve cinsel tacizi
protesto yürüyüşleri, aile içi şiddete maruz kalan kadınlar için sığınaklar oluşturulması gibi cinsiyet eşitliği ve ayrımcılığında toplumsal duyarlılığı arttırıcı bir dizi eylem gerçekleştirildi (Tekeli, 1993, s.33). Bunlar arasında özellikle, 1981’de Yazarlar ve Çevirmenler Yayın Üretim Kooperatifi’nde (YAZKO) başlayan kadın yazıları ve 1982’de düzenlenen YAZKO Kadın Sorunları Sempozyumu, 1983 başlarında Somut Dergisi’nde çıkmaya başlayan kadın sayfası ve 8 Mart 1984’te kadın bilincini yükseltmek ve Batı’daki feminist literatürün Türkçe çevirilerini yayımlamak amacıyla kurulan Kadın Çevresi Anonim Şirketi, 1985’te uluslararası Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne Türkiye’nin de taraf olması için 7000 imzanın toplanmasıyla sonuçlanan imza kampanyası, 1986’da Kadın Emeği Değerlendirme Vakfı’nın kurulması, 2500 civarında kadının katılımıyla gerçekleştirilen ve darbe sonrası ilk kitle eylemi olarak bilinen 17 Mayıs 1987 tarihli Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü, aynı yıl Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği’nin kurulması ve feminist hareketin ilk dergisi Feminist’in, 1988’de Kaktüs dergisinin çıkması, 8 Mart etkinliği kapsamında Geçici Modern Kadın Müzesi’nin kurulması, 1989’da I. Kadın Kurultayı’nın yapılması ve yine aynı yıl Cinsel Tacize Hayır-Mor İğne Kampanyası, söz konusu dönemin kadın hareketinin öne çıkan önemli faaliyetleri ve eylemleri arasında sayılabilir.
1980’lerde büyük bir ivme kazanarak daha önce görülmemiş bir etkinlik düzeyine ulaşan ve Türkiye’nin gündeminde toplumsal muhalefetin öncüsü olarak önemli bir yer edinen bağımsız kadın hareketi 1990’larda nasıl yayılmaya başlamıştır?
1980’lerde büyük bir ivme kazanarak daha önce görülmemiş bir etkinlik düzeyine ulaşan ve Türkiye’nin gündeminde toplumsal muhalefetin öncüsü olarak önemli bir yer edinen bağımsız kadın hareketi 1990’larda yaygın bir kadın katılımıyla büyük şehirlerin dışına çıkmaya ve ülke çapına yayılmaya başlamıştır.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü hangi amaçla kurulmuştur?
Kadın hareketi bu dönem kendi oluşturduğu kurumsal yapısını güçlendirmenin yanı sıra devlet bünyesindeki kurumsallaşma sürecinde kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için önemli adımların atılmasını sağlayan yoğun bir mücadele sürdürmüştür. Kadın politikaları geliştirmek amacıyla Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) kurulmuş, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıkla mücadelede Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerin uygulanması yönünde yeni yasal düzenlemeler ve değişikliklere gidilmiştir.
Üçüncü dalga feminizim kavramıyla anlatılmak istenen nedir?
Üçüncü dalga feminizm, bireyselliğe ve farklılığa vurgu yapan ve toplumsal cinsiyeti bu bağlamda yeniden kuramsallaştırmayı amaçlayan yeni nesil bir feminizm olarak tanımlanabilir.
Üçüncü dalga feminizimin etkisiyle Türkiye'de 1990 sonrası kadın hareketleri hangi iki temel üzerinde yol almaya başlamıştır?
Dünyada 1990’lı yıllarda başlayan ve tek bir evrensel kadın kategorisi yerine kadınların farklı kimliklerine vurgu yaparak ön plana çıkaran üçüncü dalga feminizmin etkisini hissettirmeye başladığı bu dönemde, Türkiye’de de kadın hareketi farklılıklar ve ayırımlar temelinde yol almaya başlamıştır. Bu çerçevede, 1990’ların sonunda Türkiye’de kadın hareketinin feminist, sosyalist, eşcinsel, Türk, Kürt, Müslüman, laik, dindar, çevreci ve benzeri benzeri çeşitli kadın gruplarının kimlik mücadelelerine sahne olmaya başladığı görülmektedir. Bu bakımdan, 1990’lar, kadın hareketinin farklı tüm bileşenleriyle var olma çabasını temsil eden bir dönemdir.
2004 yılında yayınlanan yeni ceza kanunuyla cinsiyet ayrımcılığı bağlamında hangi değişiklikler yapılmıştır?
2004 yılında Ceza Kanunu’nda cinsiyet ayrımcılığına yol açan maddelerde önemli
değişiklikler yapılmış ve yeni Ceza Kanunu, cinsiyet eşitliğini gözetecek şekilde yeniden düzenlenip kabul edilmiştir. Yeni Ceza Kanunu’nda özellikle, kişilerin cinsel dokunulmazlığını ihlal eden filler, “genel ahlakı ve aile nizamını” ilgilendiren ihlaller olarak
değil, kişisel değerlere yönelik tecavüz olarak değerlendirmiş, böylelikle kadınların bedenlerine yönelik işlenen suçların cezalandırılması “genel ahlakı ve aile
nizamını” ilgilendiren suçlardan ayrıştırılarak kadınların bağımsız bireyler olarak tanınmasını mümkün kılmıştır.
2000’li yıllarda kadın hareketinin kurumsal ve hukuksal düzeyde elde ettiği önemli kazanımlar nelerdir?
2000’li yıllarda kadın hareketinin kurumsal ve hukuksal düzeyde elde ettiği önemli kazanımlar
arasında; CEDAW İhtiyari Protokolü’nün Türkiye tarafından imzalanması (2000), kadın-erkek eşitliğine göre düzenlenmiş olan yeni Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi (2002), Anayasanın 10. ve 90. maddelerinde kadın-erkek eşitliğini güçlendiren düzenlemelerin yapılması (2004), yeni Türk Ceza Kanunu’nun cinsiyetçi boyutlarının düzenlenmiş haliyle yürürlüğe girmesi (2005), yerel yönetimlerin özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye ve belediyelere bağlı kadın sığınma evleri açmaya başlaması (2005), TBMM’de Kadın Erkek Eşitliği Fırsat Komisyonu’nun kurulması (2009), Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve mücadele etme amaçlı Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Ev-İçi Şiddeti Önleme ve Mücadele Etme Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin imzalanması (2011), Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme; 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi adlı kanunun kabul edilmesi (2012), İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesi (2014), 4857 sayılı İş Kanunu’nda ayrımcılığı önleyen düzenlemelerin yapılması, “dil, ırk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve gebelik” gibi nedenlere dayalı olarak çalışanlar arasında ayrımcılık yapılamayacağı ve çalışanlarına “cinsiyet nedeniyle düşük ücret
verilemeyeceği”nin kabul edilmesi, aynı yasa ile “çalışanlara yönelik her türlü cinsel taciz”in yasaklanması (2016) yer almaktadır.
Kadına yönelik şiddetle mücadeleye rağmen kadınların şiddetten korunamamasının temel nedeni nedir?
Hem kadın sivil toplum örgütleri hem de devletin 1980’li yıllardan bu yana süren kadına yönelik şiddetle mücadelesine rağmen kadınların şiddetsiz yaşam haklarında önemli bir ilerleme hâlen sağlanamamıştır. Yasal düzenlemeler, şiddet karşıtı farkındalık çalışmaları ve kamu personeline verilen toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimlerine rağmen kadınların şiddetten korunamamasının nedenleri çoktur ancak toplumsal yapı içerisinde en etkili kurum olarak hükümetlerin ya da siyasal iktidarların politik yönelimlerinden bağımsız olarak yeterince kararlı tavrı göstermemesi en önemli nedendir.