Evrensel Bir Kavram: Kültür; Yeni Bir Bilimsel Alan: Kültür Tarihi
Disiplinlerarası bir kavram olarak tanımlanabilecek kültür olgusu hangi bilim dallarının araştırma konusu olmuştur?
Kültür olgusunun, devlet, politika ve kamu alan›n› inceleyen hukuk, sosyoloji ve siyaset bilimleriyle, ahlak, inanç, gelenek, özgürlük, muhafazakârlık gibi konuların ayrıntılıca ele alındığı felsefeyle, güzel duyunun ifadesi olarak sanat ve sanat eserlerinin tarihini inceleyen arkeoloji, sanat tarihi, estetik bilimleriyle, ilkel toplumlardan günümüze, kültürün inanç ve ibadet dünyasında, ruhsal dünyam›zda ve bilinçaltı dünyamızda işgal ettiği yeri inceleyen ilahiyat, antropoloji, psikoloji ve psikanalizle bağlantısı çok güçlüdür.
Kültürel antropoloji olarak bilinen disiplinin incelediği konuları açıklayınız.
Kültürel Antropoloji, kültür kuramlarını ve buna bağlı olarak kültürel evrim ve kültürel değişimleri incelemektedir. İnsanların ilkel dönemlerinden günümüze kadar çeşitli aşamalardan geçerek nasıl sürekli bir gelişme ve ilerleme gösterdiğini konu edinir. Bu evrim, kurallara, yasalara bağlı olarak ama bazen de bağımsız bir biçimde, zaman içinde aşamalar geçirerek gerçekleşmektedir. Ancak, bu gelişim ve değişim sürecinde, bir kültürden öteki kültüre geçen ö¤eler (tarım, mutfak ve beslenme kültürü, bilimsel buluşlar ve teknikler) yaygınlaşır ve bu yaygınlaşma sonucunda söz konusu öğeler o kültürde tutunmaya çalışır ve zamanla o kültür içinde kök salabilirler. Bundan dolayı toplumlarda kültürel benzerlikler vardır.
Edebiyatın kültüre yaptığı katkıları açıklayınız.
Edebiyatın uluslararası boyutta tüm dünyada yayınlanan, dünya dillerine çevrilen eserler topluluğu olduğunu düşünürsek kültür alanındaki katkıları sonsuzdur. Ünlü bilim adamı ve yazar Umberto Eco, matbaanın öncesinde de kitapların var olduğunu (rulolar halinde) belirterek, edebiyatın bugün kitlelere ulaştığı biçimiyle insanlığın ortak hafızasından parçalar taşıdığını vurgular. Hatta bu ortak hafızanın içinden çok özel durumları seçerek insanlık hafızasına derinlik bile verir. Örneğin Cervantes’in Don Kişot adlı kahramanı kâğıttan bir kahraman olduğu halde, yaşayan birçok kişiliklerle özdeşleştirilmiş sanki var olduğuna inanılmıştır. Ayrıca dünyada yazılı iletişimin gelişmesinde edebi eserlerin işlevi büyüktür. Edebiyat eserlerinin bir başka önemli katkısı insanlık kültürünün benzer yanlarından çok farklılıklarını dile getirmesidir. Bir bakıma insanların farklı kültürlerden farklı kimlikleri yani "öteki"yi anlamalarına, belki de "öteki" olmalarına yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda, edebiyat eserleri kültürlerarası iletişimde bir kültür köprüsü görevindedir. Çeviri eserler insanlar arasındaki iletişimi sağlar. Farklı coğrafyalar, farklı coğrafyaların kültürlerini kültürlerini keşfetmemizi sağlayarak insanları zenginleştirir. Merhamet ve sadakat hislerimizi sürekli yeniler.
Siyaset kurumları kültürü nasıl etkiler?
Kültürün insan hayatını düzenleyici bir değer olduğu tartışılmaz bir gerçekliktir. Ancak, kültürün siyasal ve ekonomik sistemlerle ilişkisi oldukça şaşırtıcıdır. Örneğin birçok toplumda, siyasal ve ekonomik erk, kültürü aynı zamanda denetlenmesi gereken bir sistemi olarak görmüş ve bu anlayışı pekiştirmiştir. (Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde çok rastlanılan bir durumdu bu). Bazı davranış biçimleri ve yaşam tarzları onaylanmıştır, reddedilmiştir ya da yasaklanmıştır. (Güney Afrika Cumhuriyetinde siyahlar uzun yıllar Beyazların mekânlarından yararlanamamışlardır) Tarih, din kökenli rejimlerden totaliter sistemlere dek birçok rejimde kültürün baskı altında tutulmaya çalışıldığını göstermektedir. Bu da insanlar arasında eşitliğe dayanmayan ödüllendirmeyi, cezalandırmayı beraberinde getirmiş ve kültürün tarafsız gelişemeyebileceği tezini ortaya koymuştur. O halde politikalar da kültürü biçimlendirmektedir, kültürler de politikaları biçimlendirmektedir.
Etnosentrizm kavramını ve olumsuz sonuçlarını açıklayınız.
Bir topluluğun ya da bireyin kendi kültürünün değerlerini yüce ve tek kabul ederek farklı kültürleri kendi değer sistemiyle yargılaması (bu çoğu zaman küçümseme ya da tehlikeli görme şeklindedir) etnosentrizm (etnik merkezcilik) olarak adlandırılır. Bunun sonucunda korku kültürü egemen olur: zenofobi (yabancı korkusu, yabancı düşmanlığı) başlar. Bu anlayış, başka kültürleri ötekileştirme ve zaman zaman da aşağılama alışkanlığı kazandırdığı için günümüzde evrensel insan hakları çerçevesinde hukuksal açıdan takibat altındadır. Gelişmiş Batı toplumlarının karşılaştığı göçmenler sorunu en ciddi sorunlardandır.
Kültür tarihçiliği tarihin diğer alt dallarından yöntem biçimiyle hangi farklılıklar göstermektedir?
Kültür tarihi genel tarih anlayışından farklı bir yöntemi benimsemiştir. Bu da onun diğer bilim dallarıyla özel bir ilişki kurmasına neden olmuştur. Bu bilimlerin başında, elbette önce tarih gelmektedir. Ama kültür tarihi olayları tarih vererek kronolojik bir sıra izlemeyeceğine göre, doğrudan başta antropoloji ve sosyoloji olmak üzere coğrafya, psikoloji gibi bilim dallarıyla kurduğu yakın ilişki önem kazanmaktadır. Bu nedenle kültür tarihçileri olayların tarihsel özelliklerinin ötesinde, olayların psiko-sosyal boyutunu, olayların gerçekleştiği günlerde her kesimden dile getirilen tasvirlerin oluşturduğu yazılı metinleri, resimleri ve diğer görsel malzemeleri de yukarıda andığımız bilimlerin verileri ışığında analiz etmeye çalışarak bunların aynı zamanda sembolik anlamlarını sorgulamışlar ve bu şekilde bireysel davranışları ya da kolektif ritüelleri anlamaya çalışmışlardır. Burada sosyal ve ekonomik hayatın tarihi konusunda belgelenmek önem kazanmaktadır, çünkü günün teknolojisine koşu olarak oluşan yaşam tarzları, düşünme tarzları, hatta yürürlükteki ekonomik hayatın yarattığı bilinçaltısal durumlar bu belgelerin ışığında değerlendirilebilecektir. Buna düşünce tarihi, bilim tarihi, medya tarihi, edebiyat, sanat ve eğitim tarihlerinin katkısı kaçınılmazdır. Çünkü her tarih, ister ekonomi tarihi, ister sosyal tarih olsun, ister siyasal hayatın, ister sanatsal hayatın izlerini taşısın, sonuçta, bütün bunlar, insanların olaylara, durumlara, eylemlere tarzlara verdiği anlamların bir sonucudur.
Kültür tarihçisi Peter Burke'a göre son yıllarda kültürel incelemelere olan ilginin artmasının sebebi nedir?
Burke, 1960’l› yıllardan 1990’lı yıllara doğru, kültürel incelemelere karşı belirgin bir ilgi artışı olduğunu belirtir. Bunun nedeni kültür teriminin çoğul olarak ve gitgide genişleyen bir anlamda kullanılması ve buna paralel olarak kültürel incelemelerin çeşitlilik göstermesidir. Örneğin iktisat kuramları ve sorunları çerçevesinde tüketim kültürü incelemeleri başlamış ama aynı zamanda bu konu kültürel psikolojinin de inceleme alanı olmuştur. 1990’larda, “girişim kültürü”, “aşk kültürü”, “protesto kültürü”, “nezaket kültürü” gibi konularda kitaplar yayınlanmıştır.
Küreselleşmeye paralel olarak ortaya çıkan küresel tarih kavramının, dünya tarihi kavramından farkları nelerdir?
Yeni bir tarihsel alan olan küresel tarih, dünya tarihinden farklı olarak, küresel eğilimlerin, küresel kurumların, küresel hareketlerin, küresel kriz ve sarsıntıların tarihini esas almalıdır. Oysa bilmekteyiz ki, küresel boyuttaki farklılıklar, benzemezlikler ve istisnalar, küresel çapta gelişmiş ülkeler ve geri kalmış ülkeler sorunu, bu küresel tarih anlayışının içinde işin kültürel boyutuyla ilgilidir.
Kültür araştırmalarında kültür felsefesi yaklaşımının önemi nereden gelmektedir?
Kültürel davranışların, etkileşimlerin özünü, yapısını ve gelişimini hem biçimsel hem düşünsel açıdan anlayabilmek, kuşkusuz bir kültür felsefesi tutumu gerektirecektir. Zaten ilk filozoflardan beri bu yapılmaktadır.
Kültür ve kimlik arasındaki ilişkiyi açıklayınız.
Kültür etkileşimi, kültürleşme, kültür çatışmaları gibi konular çerçevesinde günümüzde önem kazanan tartışılan bir başka sorun kimlik sorunudur. Bu sorun hem bireysel kimlik hem ulusal kimlikle yakından ilgilidir elbette. Bozkurt Güvenç, kimlik sorununu sorgularken insanoğlunun yüzyıllardan beri “Kimiz, kimlerdeniz, nereden gelmiş, nereye gideriz?” sorusunu yanıtlamaya çalıştığını, ama yanıtların kişiden kişiye, toplumdan topluma, üstelik zamanla değiştiğini, ama sorunun aynen kaldığını vurguluyor. Gerçekten de günümüzde bile teknoloji ve bilimler o denli gelişmiş olmasına rağmen, birey olarak insan kimlik sorunuyla uğraşmaya devam ediyor, kısacası çağdaş insan kimliğini arıyor. Bu arayış da “ben şuyum ya da değilim şeklinde değil, özgürlüğünü aramak şeklinde gerçekleşiyor.
Avrupa geçmişte oldukça gelenekçi muhafazakâr bir ülkeler topluluğu olduğu halde nasıl önemli bir ekonomik, kültürel, teknolojik, askeri ve siyasi güç olmuştur?
Avrupa, geçmişte oldukça gelenekçi muhafazakâr bir ülkeler topluluğu olduğu halde, acaba nasıl oldu da önemli bir ekonomik, kültürel, teknolojik, askeri ve siyasi güç oldu sorusu araştırılmaya değerdir. Ünlü tarihçi Fernand Braudel’e göre, Batı, 15. yüzyılın sonlarından itibaren dünya ekonomisinde merkez konumundaydı. Ekonomik gücünü yeni ortaya çıkan köle ticaretiyle sağlıyordu, çünkü kölelerin çalıştırıldığı Meksika Peru ya da Brezilya maden ocaklarından çıkarılan altın, gümüş, gemilerle İspanya limanlarına getiriliyor ve buradan tüm Avrupa’ya ihraç ediliyordu. Hatta Osmanlı İmparatorluğuna ve Uzak Asya’ya dek bile gidiyordu. Bu ekonomiyi ancak istilalar, savaşlar ya da büyük çaplı salgın hastalıklar sarsabilirdi. Nitekim öyle olmuştur. Moğol istilaları, uzun yıllar süren savaşlar, veba salgını tüm Batı Asya’yı ve Avrupa'yı neredeyse yok etmiştir.
Kültürlenme kavramını tanımlayınız.
Kültürel bir etkilenme sürecinde bir kültür öteki bir kültürün etkisiyle evrim ve değişim sürecine girerse bunu kültürlenme olarak adlandırıyoruz.
Kültür emperyalizmi kavramı nasıl tanımlanabilir?
Tarihin birçok döneminde egemen (dominant) kültürlerin varlığı ve etkisi geniş boyutlu olmuştur. Bugünkü adlandırmayla buna kültür emperyalizmi de denilebilir.
Savaşlar kültürel etkileşime olan etkisini anlatınız.
Tarih, kültürler arasındaki etkileşimlerin aynı zamanda şiddetli bir çatışma oluşturduğunu da gösterir. Söz konusu etkileşim, ne yazık ki facialar, savaşlar, kıyımlar sonrasında da devam etmiştir. Meşhur Truva Savaşı buna örnektir ve gelişmiş güçlü bir kent devleti bu savaş sonrası yıkım sürecine girmiştir. Yine Haçlı Seferleri ayrımcılığı, acıyı, yıkıntıyı beraberinde getirirken, Batı Doğu'nun kültürünü kendi yakasına taşımıştır.
Bir kültür-uygarlığın gerçekleşmesi hangi ön koşullar sağlanmalıdır?
Bilimler araştırmalar göstermektedir ki, bir kültür-uygarlığın oluşması için öncelikli olarak bir kentin varlığı, belli bir iş emek ve çabanın gerçekleştirilmesi, bir üretim olayına ulaşılması, bir yönetim sisteminin oluşturulması (devlet, ordu, kent yönetimi) ön koşuldur. Bunu komşu ülke ve kentlerle ticaret ilişkileri, yazı ve dil dolaşımı, bilimsel bilgilerin gelişmesi, sanatsal, dinsel, anıt eserlerin vb yapımı izler.
Kültür tarihçilerine göre kültürel birikim nasıl oluşur?
Kültürel birikim, kültür tarihçilerine göre işleme (enerji, tarım, madencilik, metalürji, av ve balıkçılık hep işlemeyle gelişmiştir), zanaat (tüketim eşyalarını ve bununla ilgili teknik sorunların çözümüne yardımcı olacak mekanik nesneleri üretme), dönüştürme (maddeyi fiziksel, kimyasal, teknolojik olanaklarla başka bir nesneye dönüştürme, örneğin sentetik nesneler gibi) ve nihayet yaşam alanını yani mekânı değiştirme (inşaat, mimari, ulaşım için yollar, çevre düzenlemesi) eylemleriyle oluşur.
Kültür sözcüğünün etimolojik kökeni nedir?
Kültür sözcüğünün Latincede ekip ürün almak, üretmek anlamına gelen “cultura” sözcüğünden geldiğini ve birçok dünya dilinde aynı sözcüğün kullanıldığını duymuşsunuzdur. Arapçada kullanılan ve Türkçemizde de rastladığımız “hars” sözcüğü de “toprağın işlenmesi” anlamına gelir. Yine Türkçede kullanılan “ekin” sözcüğü de “kültür” sözcüğüyle eşanlamlıdır.
Kültür kavramını tanımlayınız.
Bilim adamları kültür kavramını tüm toplumsal grupları düzenleyen organik kuralları, düşünsel eğilimleri ve sanatları, gelenek, görenek, inanç ve adetleri, aletleri ve tüketim maddelerini, ahlaksal kuralları, insanların gerçekleştirdiği yetenek ve alışkanlıkları içine alan bütünsel bir olgu olarak tanımlarlar.
Günümüzde yeni kültürel biçimlere rastlamamızın sebebi nedir?
Dünyamız bugün iletişim araçlarının küresel çapta yaygınlaşmasıyla, ticari ve ekonomik ilişkilerini daha doğrusu stratejilerin hız kazanmasıyla yeni kültürel biçimlere tanık olmaktadır.
Jakob Burckhardt İtalya Rönesansı'nı konu edindiği kitabında nasıl bir metodoloji benimsemiştir?
Jakob Burckhardt İtalya Rönesansını incelediği çalışmasında sadece tarihin önemli bir döneminin belirgin özelliklerini (resim, heykel sanatını, mimarisini, vb.) ele almamış, dönemin temel ekonomik yapısını, toplumsal kurumlarını, toplumsal iletişim biçimlerini ve günlük hayatı da araştırmıştır.