Çağdaş Uluslararası Politikanın Ekonomi Politiği
I. Dünya Savaşı sonrası, korumacı ekonomi politikalarının ortaya çıkmış olmasının temel nedeni nedir?
I. Dünya Savaşı sonrasında Milletler Cemiyeti/Cemiyet-i-Akvam sisteminde devletlerin bir uluslararası örgüt çatısı altında toplanması kısmen sağlansa da ekonomi politikalarını yakınlaştırmaya dönük herhangi bir kurumsal girişim olmamıştır. 1920’ler ve 1930’lar boyunca ülkeler tarafından ticaret politikalarının birbirlerine karşı adeta bir silah gibi kullanılması neticesinde korumacı ekonomi politikaları ortaya çıkmıştır. Böylece ülkeler arasındaki yıkıcı rekabeti kızışırken makroekonomik dengeler altüst olmuş, önce 1929 Ekonomik Buhranı ardından da dünya ikinci büyük savaşını yaşamıştır.
“Ekonomi Politik” nedir?
‘Ekonomi Politik’ ilk bakışta belirsizliklerle dolu bir kavramdır. Ancak kavramın gelişimi incelendiğinde beşerî hayatın iki ayrı alanı gibi görünen ‘ekonomi’ ve ‘politika’nın birlikte ele alınmasına işaret eden bir açıklığa sahip olduğu görülecektir. Ekonomi politik, siyaset ve iktisat disiplinlerinin kesiştiği noktada yer alır ve her iki alana dahil edilebilecek olguları inceler. Siyasi gücün ekonomik sonuçları nasıl şekillendirdiğini ve ekonomik gücün de siyasi eylemleri nasıl etkilediğini açıklamaya çalışır. Politika ve ekonomi arasındaki ilişkide birbirlerini yönlendirme çabaları mevcuttur. Ekonomi politik, bu iki sosyal olgu arasındaki bağlantıyı kurmaktır. Ancak ekonomi politik sadece bu iki geleneksel bilim dalının karışımı ya da basit bir sentezi değil, yeni bir girişimdir.
Ekonomi ve Politika kavramlarını literatürde ilk kez birarada kullanan kişi kimdir?
Ekonomi ve politika kavramları birlikte literatürde ilk kez ‘ekonomi politik’ olarak Aristo tarafından, devlet giderlerinin karşılanması amacıyla vergilendirme olgusunu tanımlamak için kullanılmıştır. Böylece akademik bir çalışma alanı olarak ekonomi politik; ‘devletin ekonomideki rolünü belirlemek, açıklamak ve düzenlemek amacıyla ekonomi ve siyaset bilimlerinin kurallarını bir araya getiren bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uluslararası Ekonomi Politik kavramından ne anlıyorsunuz?
Ulusal sınırlar içinde icra edilen ekonomik ve siyasi faktörlerin birbirini etkilemesi gibi uluslararası ölçekte de aynı şekilde siyasi ve ekonomik faktörler birbiriyle etkileşim hâlindedir. Sadece siyasi veya sadece ekonomik gerekçelere bağlı kalınarak devletler arasında tanık olunan ilişkilerin açıklanması olasılığı zayıftır. Uluslararası ekonomi politik (UEP) yaklaşımlar özünde devletin ve piyasanın ulusal sınırlar ötesindeki etkileşimlerinin analizine dayanmaktadır. UEP piyasa ve ekonomik büyümenin siyasi yansımaları, ulusal ve uluslararası toplumun değişimi ile piyasaların savaş ve barış dönemlerindeki etkileşimi gibi sorunlara cevap bulunmaya çalışılır.
Uluslararası Ekonomi Politik yaklaşımların dayandığı temel analiz nedir?
Uluslararası ekonomi politik (UEP) yaklaşımlar özünde devletin ve piyasanın ulusal sınırlar ötesindeki etkileşimlerinin analizine dayanmaktadır. UEP, ekonomik faaliyetlerle artırılan zenginlik ve siyasi faaliyetlerle artırılan güç arasında doğrudan bir bağ kurarak zenginlik ve gücün birbirlerini karşılıklı beslediğini gösterir.
Uluslararası Ekonomi Politikteki temel kuramsal yaklaşımlar nelerdir?
UEP’deki başlıca kuramsal yaklaşımları uluslararası ilişkiler teorilerinin bir yansıması niteliğinde olmak üzere üç ana kategoride sınıflandırmak mümkündür. Birincisi korumacılığı önceleyen, ekonomik olanı siyasetin aracı olarak gören ve devleti merkeze alan neorealizmdir. İkincisi, piyasa merkezli bakış açısını yücelten ve siyaseti zenginliğin ve refahın bir aracı olarak gören neoliberalizmdir. Üçüncüsü ise siyaset ve ekonominin birbirlerine bağımlı olduğundan hareketle dünya politikasının yapısal analizini uluslararası politikaya hakim ekonomik sınıfların zenginliklerinin korunmasının bir aracı olarak değerlendiren neomarksizmdir.
Neorealizm nedir?
Uluslararası politikayı ekonomiye öncelikli kabul edip ikincisini birincisi için bir araç olarak gören merkantilizm, ekonomik milliyetçilik ve korumacılık genel anlamda neorealizm başlığı altında incelenebilir. Bunların temel varsayımları büyük ölçüde örtüşürken hepsinin ortak noktası devletin piyasaya önceliği, ayrıca uluslararasında da politikanın ekonomiye üstünlüğüdür. Buna göre, piyasa devlet çıkarlarına hizmet etmeli ve ekonomi devletin siyasi amaçları doğrultusunda yönlendirilmelidir. Ulusal ekonominin organizasyonu ulusal güvenlik konularıyla tutarlı ilerlemeli ve devlet ekonomiyi çıkarları doğrultusunda şekillendirmelidir. İç ekonomik konular ve uluslararası ekonomik alan birbirinden ayrı kabul edilirken neorealizmin odak noktası devletin güvenliğidir. Ancak güvenlik algısı sadece askerî yönden değil, aynı zamanda kısmen de ekonomik refahın elde edilmesi yönünden ele alınır.
Neoliberalizm kavramı neyi ifade etmektedir?
Merkantilist (neorealist/ekonomik milliyetçi/korumacı) yaklaşımlara karşı Adam Smith’in öne sürdüğü görüşler liberal UEP yaklaşımın dayandığı temel varsayımları oluşturur. Smith, bir toplumun refahının sahip olunan altın rezerviyle değil üretim ve ekonomik büyümeyle ölçülmesi gerektiğini savunmuştur. Ekonomik büyüme de ancak minimum seviyede devlet müdahalesine maruz kalan serbest piyasayla mümkün olacaktır. Smith ‘görünmez el’ kavramını ilk kez The Theory of Moral Sentiments (Ahlaki Duyguların Kuramı) isimli kitabında kullanmıştır ve The Wealth of Nations (Ulusların Zenginliği) isimli kitabında da bu kavramı yineleyen Smith, bir toplumun refahı için dile getirdiği görüşlerin tüm devletler için de uygulanabileceğini öne sürerek bu yaklaşımı uluslararası düzeye taşımıştır (Crane ve Amawi, 1997: 55-6). Buna göre devletler arasında ticaret serbest olmalı ve böylece herkes zenginlikten payını almalıdır. Smith’e göre uluslararası ticaretin devletler tarafından sınırlandırılması, piyasanın rasyonel işleyişine ve verimliliğine engel teşkil edecektir.
Ricardo’nun “karşılaştırmalı üstünlük” tezi neyi ifade etmektedir?
UEP’nin liberal gelenekteki yaklaşımının diğer bir kaynağını ise Ricardo’nun ‘karşılaştırmalı üstünlük’ tezi oluşturur. Buna göre her bir devlet daha ucuza mal ettiği üründe uzmanlaşmalı ve pahalıya mal edeceği ürünü ise daha ucuza ithal etme yolunu seçmelidir. Böylece ulusal ve uluslararası tüm ekonomik ilişkileri fiyat mekanizması düzenleyecek ve sonucunda maksimum verimlilik, ekonomik büyüme ve bireysel refah sağlanacaktır. Piyasa kendiliğinden, içsel bir mantıkla yolunu bulacaktır. Bu düzen de devletin güç ve güvenlik endişelerini minimize edecektir.
Neoliberaller, piyasa rekabetinin adil şartlarda vuku bulmadığı eleştirilerine karşı hangi kavramları geliştirmişlerdir?
Piyasa rekabetinin adil şartlarda vuku bulmadığı eleştirilerine karşı neoliberal tezler; özellikle dünya ticaret kurallarının belirlenmesi müzakerelerinde ‘adil rekabet,’ ‘adil piyasa’ ve ‘adil ticaret’ gibi kavramları geliştirerek piyasanın herkese açık olması durumunda adaletin gerçekleşeceğini dile getirmişlerdir.
Marksist geleneğin Uluslararası Ekonomi Politik analizi kaç farklı yaklaşım altında toplanır?
Marksist geleneğin UEP analizini dört farklı yaklaşım altında toplamak mümkündür. Birincisi, klasik marksizmin devlet ve ekonomiye ilişkin yaklaşımıdır. Buna göre devlet üretim araçlarına sahip sınıfın (burjuvazi) çıkarlarını korumak için oluşturulmuş bir yapıdır.
İkincisi, Lenin’in emperyalizm yaklaşımıdır. Klasik marksizmin kapitalizmin işleyişinde ortaya çıkacak ve sistemi işlemez hâle getirecek çelişkilere ilişkin beklentisi ve ardından sanayileşmiş toplumlarda işçi devrimlerinin olacağı umudu gerçeğe dönüşmemiştir. Sanayileşmiş toplumlarda devrimin ortaya çıkmamasının nedenini Lenin ‘emperyalizm kuramı’ ile açıklamıştır.
Üçüncüsü, Neomarksistler tarafından geliştirilen dünya sistemi yaklaşımıdır. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan dekolonizasyon süreciyle birlikte yeni bağımsızlığını kazanan devletler arasında ekonomik ‘az gelişmişlik’ konusu gündeme gelmiştir. Az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelere çeşitli biçimlerde bağımlılığını incelemeye başlayan ‘bağımlılık teorisi’nde fakir ülkelerin (çevre) zengin ülkeler (merkez) aracılığıyla küresel bir ekonomiye şartlandırıldığı düşüncesi genel olarak kabul görmüştür.
Dördüncüsü ise Eleştirel Marksistler (Neogramsciyen) tarafından geliştirilen ‘hegemonya’ yaklaşımıdır. Buna göre, uluslararası sistemde oluşturulan düzen, tıpkı bir devlet içerisindeki düzen gibi sadece ve sadece baskın durumda olan devletlerin zorlayıcı gücüne dayanmaz. Baskın devlet (hegemon) ile küçük devletler arasındaki ilişkinin istikrarlı hâle getirilmesinde ‘rıza’nın yadsınamayacak bir payı vardır
“Bağımlılık Teorisi” nedir?
Neomarksistler tarafından geliştirilen dünya sistemi yaklaşımıdır. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan dekolonizasyon süreciyle birlikte yeni bağımsızlığını kazanan devletler arasında ekonomik ‘az gelişmişlik’ konusu gündeme gelmiştir. Az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelere çeşitli biçimlerde bağımlılığını incelemeye başlayan ‘bağımlılık teorisi’nde fakir ülkelerin (çevre) zengin ülkeler (merkez) aracılığıyla küresel bir ekonomiye şartlandırıldığı düşüncesi genel olarak kabul görmüştür. Bağımlılık kuramını biraz daha geliştiren Wallerstein ortaya koyduğu ‘dünya sistem teorisi’ ile modern ulus devletin oluşumundan bu yana tarihsel süreçteki değişimleri gösteren bir çerçeve geliştirmiştir. Çağdaş dünya sistemi merkez, çevre ve yarı çevre olmak üzere üç ayrı kategoriden oluşmaktadır. Bu kategoriler, her bölgenin dünya ekonomisindeki konumunu ifade eder. Merkezde gelişmiş, endüstriyel ekonomilere sahip kapitalist ülkeler yer alırken çevrede ise az gelişmiş ya da marjinalize olmuş bölgeler yer alır. Çevredeki devletler ham madde, düşük teknoloji ve tarımsal ürünlere sahip devletler olduğundan merkezdeki devletler yabancı yatırımlar, ham madde temini ve ticaret aracılığıyla çevreyle ilişkiye girdikçe refahlarını garantiye alırlar. Çevredeki devletlerden biri, merkezle ticari bir bağlantı kurduğunda artık güvenlik, teknoloji transferi ve piyasa açısından bağımlı hâle geldiği için bundan kurtulması ve ekonomik özerkliğini kurması güçleşmektedir. Wallerstein’a göre bu bağımlılık ilişkisi küresel düzeyde eşitsizlikleri daha da artırmaktadır
Uluslararası Ekonomi Politiği çalışan araştırmacıların başlıca konuları nelerdir?
Uluslararası Ekonomi Politiği çalışan araştırmacıların başlıca konuları; uluslararası ticaret, uluslararası para, uluslararası finans, hegemonya, çok uluslu şirketler, güvenlik, enerji, kalkınma, teknoloji, çevre, doğrudan yabancı yatırımlar, dış yardımlar, demokratikleşme ve insan haklarıdır. Bu yönüyle UEP, uluslararası ilişkilerdeki devlet merkezli siyasi analizlerden ve uluslararası iktisattaki ekonomik analizlerden çok daha farklı konuları tartışma zeminine çekmektedir.
Uluslararası ticaretin politikaya etkisi konusunda liberal ve Marksist görüşler arasındaki farklılıklar nelerdir?
Uluslararası ticaretin politikaya etkisi konusunda liberaller ekonomik bağımlılığın barışı zorunlu kılacağını savunurken ekonomik milliyetçi ve Marksist görüş devletleri güvensiz, dışa bağımlı ve dış gelişmeler karşısında daha kırılgan hâle getireceğini ileri sürmektedirler.
Uluslararası finans, uluslararası politikayı ve ülkelerin dış politikasını hangi konular yoluyla etkilemektedir?
Uluslararası finans; döviz kurlarının ekonomilere etkisi, uluslararası sermaye hareketleri, sermaye ve borç akışı, finansal krizlerin uluslararası nitelik kazanması gibi konular yoluyla uluslararası politikayı ve ülkelerin dış politikasını ciddi olarak etkilemektedir.
“Kalkınma”nın günümüzdeki göstergeleri nelerdir?
Uluslararası ekonomik iş birliği, kalkınma ve gelişme konuları UEP’nin inceleme alanlarındandır. Devletlerin çakışan ancak farklı çıkarları ve önceliklerinin nasıl ortak bir paydada buluşabileceği en temel tartışma konusudur. Yakın zamana kadar ekonomik göstergeler ile özdeşleştirilen ‘kalkınma’, günümüzde artık sadece ekonomik büyümeyle ölçülmemekte; eğitim, sağlık, çevre, iyi yönetişim ve insan hakları gibi alanlardaki göstergeler de bir ülkenin gelişmişlik düzeyinin tanımlanmasında belirleyici olmaktadır.
Çok Uluslu Şirketler kavramı ne anlama gelmektedir?
UEP çalışmalarında çok uluslu şirketler (ÇUŞ) önemli bir araştırma başlığıdır. 1970’lerden itibaren dünya ekonomisindeki etkileri hızla artan ÇUŞ ulusal ekonomilerden büyük ölçüde bağımsız, hem uluslararası ekonomik ilişkileri hem de siyasi ilişkileri yönlendirebilen bir güç hâline gelmiştir. Ancak pek çok araştırmacı için ÇUŞ daha çok ev sahibi ülke adına bir güç olduğunu savunmaktadır. Bugünkü küresel ekonomide bu firmalar ticaret akışının, sanayi yerleşimlerinin ve diğer ekonomik aktivitelerin en önemli karar vericilerinden biri olmuştur. Gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin çoğunda merkez konumda olan ÇUŞ bu nedenle ulusal ekonomik, politik ve sosyal refah konularının belirleyicileri konumuna yükselmiş ve sadece uluslararası ekonomi değil, uluslararası politikada UEP çalışmalarında çok uluslu şirketler (ÇUŞ) önemli bir araştırma başlığıdır. 1970’lerden itibaren dünya ekonomisindeki etkileri hızla artan ÇUŞ ulusal ekonomilerden büyük ölçüde bağımsız, hem uluslararası ekonomik ilişkileri hem de siyasi ilişkileri yönlendirebilen bir güç hâline gelmiştir.
Uluslararası Ekonomi Politiğin güvenlik konuları nelerdir?
Uluslararası ilişkilerin realist bakış açısında analizler devlet ve askerî merkezli güvenlik konuları üzerinden yapılırken UEP’nin güvenlik analizleri daha geniş kapsamlıdır çünkü devlet dışı aktörlerin de kendi güvenlik endişeleri vardır. UEP’de yeni güvenlik konuları nükleer çağ, küresel çevre güvenliği, farklı sosyal grupların kimlik politikaları ve kültür, su, enerji ve gıda güvenliği, göç, finansal krizler ve sermaye hareketliliği ve uluslararası terörizm gibi başlıklarda tartışılmaya devam etmektedir.
Rus ekonomist Kondratieff ’in, teknolojinin siyasi ve ekonomik alandaki rolü konusunda ileri sürdüğü argüman nedir?
Teknolojinin siyasi ve ekonomik alandaki rolü konusunda ileri sürülen önemli bir argüman, Rus ekonomist Kondratieff ’in döngüsüdür. Yaklaşık 25-30 yılı kapsayan bu döngüde, yeni bir ekonomi formunun temelini atan yeni bir teknolojik ürün vardır. Yeni ürünün üretimi ve ticareti, bir yenisi çıkana kadar, piyasaları, ekonomiyi, sosyal ve kültürel değişiklikleri ve hatta egemen güçlerin yükselişini ve düşüşünü şekillendirir. Teknoloji özellikle fikrî mülkiyet ve telif hakları itibarıyla ülkeler arasındaki ticaret ve yatırım ilişkilerini, dolayısıyla siyasi ilişkileri etkileme potansiyeli taşır.
1970’li yıllardan itibaren iktisadi kurallar üzerinde önceden sağlanan konsensüsün çökmesine neden olan gelişmeler nelerdir?
1970’lerle Doğu ve Batı Blokları arasında güvenlik konularında anlaşma emarelerinin ortaya çıkmasıyla askerî tansiyonu düşerken (Détente) iktisadi kurallar üzerinde önceden sağlanan konsensus ise çökmüştür. Buna neden olan gelişmeler şöyle sıralanabilir: Batı’da Bretton-Woods sisteminin çökmesi, Avrupa Ekonomik Topluluğunun (AET) bir ekonomik güç olarak yükselmesi, Japonya’nın olağanüstü performansı, yeni uluslararası üretim modellerinin geleneksel iktisadi ve siyasi düzene çok yönlü meydan okumalarıyla ABD merkezli şirketlerin artık ABD’de yatırım yapma mecburiyeti hissetmemeleri; Doğu’da ise 1980’lerin başından itibaren Çin’in ekonomik rejimini yumuşatarak ülke ekonomisini Batılı yatırımcılara açması, Uzak Doğu ülkelerinin gelişme ve sanayileşmede kat ettikleri önemli mesafeler ve 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılması sayesinde Batı’nın hassas sanayilerine rakip olarak sahneye çıkmaları şeklinde sıralanabilir.